|
KK Bülteni Yıl: 2022 Sayı: 1 |
|
Dr. Aslı Atar Atriyal fibrilasyon (AF) gittikçe büyüyen bir sağlık problemi. Tekrarlayan hastaneye yatışlara, inmeye, kalp yetmezliğine ve ölüme yol açarak bir yandan bireysel sorunlara yol açarken bir yandan da sağlık sistemine ciddi yük oluşturuyor. Atriyal fibrilasyonun mortalite üzerine etkisine bakacak olursak, kadınlar AF varlığında erkeklerler göre olan sağkalım avantajını kaybediyor. Otuz çalışmanın ve 4.3 milyon katılımcının dahil edildiği bir metaanalizde, kadınların AF’ye bağlı mortalite riskinin erkeklerden 1.8 kat daha fazla olduğu gösterilmiş.[3] Yine bu metaanalizde AF’si olan kadınların göreceli olarak tüm nedenlere ve kardiyovasküler nedenlere bağlı ölüm, inme, kardiyak olay ve kalp yetmezliği oranlarının erkeklerden fazla olduğu saptanmış. Kadınlar AF varlığında daha fazla fonksiyonel kayıp, günlük aktivitelerde kısıtlanma ve yaşam kalitesinde kötüleşme yaşıyor,[4] ama stress testi, TEE gibi tanısal testler daha az yapılıyor.[5] Yapılan pek çok çalışma ve metaanaliz sonucunda kadınların AF’ye bağlı inme geçirme riskinin erkeklerden %20-30 daha fazla olduğu gösterildi.[6] Bu veriler ışığında CHA2DS2-VASc skoruna kadın cinsiyet bir faktör olarak eklendi. Bu konuda çok fazla kanıt olmasına rağmen kadınlara antikoagülan reçete edilme oranı 2015 yılına kadar erkeklerden düşük bulunuyordu.[7] Son yıllarda toplanan verilerde, 80 yaş üstü ve eşlik eden çoklu morbiditesi olan kadınlar haricinde cinsiyet farkının ortadan kalktığı görüldü.[8] Direkt oral antikoagülanlar ile tedavi kadınlarda Varfarine göre daha iyi sonuç veriyor, kadınların varfarin kullanırken terapötik aralıkta kalma oranı daha düşük. Bir metaanalizde 4 direkt oral antikoagülan (dabigatran, apiksaban, rivaroksaban ve edoksaban) varfarinle karşılaştığında güvenlik ve etkinlik oranları benzer bulundu.[9] Dolayısıyla, bu antikoagülanların kadınlarda kullanımının güvenli olduğu gösterildi. Erkeklerle karşılaştırıldığında kadınlar AF geliştiğinde daha ileri yaşta ve hipotiroidi, hipertansiyon, kapak hastalıkları ve korunmuş fonksiyonlu kalp yetmezliği gibi eşlik eden komorbiditeleri daha fazla. Bir çalışmada risk faktörlerine göre eşleştirildiğinde aslında kadınlarda inme riskinin erkeklerden fazla olmadığı görülmüş.[10] Yine CHADsVasc skorlarına göre değerlendirme yapıldığında, skor 3 ve üzerinde olduğunda kadınların inme riskinin arttığı, 2 ve altında riskin çok düşük olduğu görülmüş. Bu veriler göz önüne alınarak son ESC ve AHA kılavuzlarında kadınlarda CHADsVASC skoru 3 ve üzeri olduğunda antikoagülasyon başlanması önerildi. Tedavi açısından yaklaşacak olursak, kadınları ritim kontrolünden çok hız kontrolü stratejisi ile tedavi eğilimi var. RACE çalışmasında ritim kontrolü grubundaki kadınlarda kardiyovasküler nedenli ölüm, kalp yetmezliği, tromboembolik komplikasyon, kanama ve kalıcı kalp pili ihtiyacı erkeklerden daha fazla bulundu.[11] Bunun sebebi büyük oranda antiaritmik ilaçların (AAİ) yan etkileriydi. Hasta sinüs sendromu, torsades des pointes, atriyal flutter sırasında yüksek hızlı atriyoventriküler ileti ve kalıcı kalp pili takılması ihtiyacı gibi AAİ yan etkileri erkeklere oranla kadınlarda 3 kattan fazla görüldü. Kadınlarda AF ritim kontrolünde elektriksel kardiyoversiyon daha az kullanılıyor, yan etki riski fazla olmasına rağmen farmakolojik kardiyoversiyon tercih ediliyor. Kateter ablasyonu uygulanan hastaların ise küçük bir grubunu kadınlar oluşturuyor.[12] Ablasyona yönlendirilen kadınlarda AF süresi çok daha uzun, daha çok AAİ kullanmış ve daha semptomatik oluyorlar. Kalp yetmezliği olan kadınlar ise nadiren AF ablasyonu ile tedavi ediliyor. Bu farklılığın nedeni kadınların aritmi kliniklerine yönlendirilmemesi. Elektrofizyologlara ulaşabilen kadınlarda AF ablasyonu uygulanma oranı erkeklerden farklı değil. Ablasyona yanıt ne yazık ki uygulamanın gecikmesinden çok etkileniyor. Daha uzun süreli AF, sol atriyum boyutlarının ve fibrozis oranının artmasına yol açıyor. Bu da ablasyon sonrası rekürrensin daha çok görülmesi ile sonuçlanıyor. Yaşam tarzı değişiklikleri, AF tedavi yaklaşımında ilk sırada yer almalı. Obezite ve kontrolsüz hipertansiyon ile mücadelenin atak sıklığını azaltmada olumlu sonuçlar verdiğine dair olumlu kanıtlar var.[13] Sonuç olarak, kadınlar AF’den daha fazla etkileniyor, ama uygun tedavileri daha az alıyor. İlaç tedavilerinde yan etkileri önlemek için doz titrasyonu, antikoagülasyondan kaçınmamak, tedavi seçeneklerinin değerlendirilerek uygun olduğu durumlarda ablasyona erken yönlendirmek klinik pratikte kadına yaklaşımda yerleşmesi gereken strateji olmalı. Referanslar:
|
2024 © Bu sitenin tüm hakları Türk Kardiyoloji Derneğine aittir. |