Geçen Yılda Senkop Tedavisinde Neler Oldu?
Doç. Dr. İzzet TANDOĞAN
Bilinç ve postural tonusun ani ve geçici kaybı olarak tanımlayabileceğimiz
senkop sınıflamasında en büyük gurubu vazovagal (nörokardiyojenik) senkop
oluşturmaktadır. İnsanların takriben %20’si hayatlarında en az bir kez senkop
atağı geçirmekte, en azından %10’u birden fazla atak geçirmektedir. Son yıllarda
teşhis ve tedavisine ilişkin bilgilerimizde büyük ilerlemeler kaydedilmiş olsa
da, vazovagal senkop bu gün halen ciddi bir problem olarak karşımızda
durmaktadır. Periferik venöz göllenmenin aşırılığı ve venöz dönüşün ani kaybı
sonucu kalpte oluşan hiperkontraktil durumun yarattığı paradoksik yanıtın,
olayın temel nedeni olduğu konusunda genel bir görüş birliğimiz bulunsa da bu
düşüncemiz net bulgularla desteklenememiştir. Olayın fizyopatolojisindeki
belirsizlik, tedavi konusunda yetersiz kalmamıza neden olmuştur.
Vazovagal senkop tedavisinde hastanın eğitimi, sıvı alımının artırılması, uygun
fiziksel manevralar, farmakolojik tedavi ve kalıcı pacemaker implantasyonu uzun
süredir kullanılmaktadır. Olay genellikle ayağa kalkmak, soğuk havada zorlayıcı
egzersiz, korku gibi çevresel etmenlere bağlı olarak oluştuğundan, vazovagal
senkoplu hastaların eğitimi tedavinin temelini oluşturur. Kol ve bacak
kaslarının izometrik kontraksiyonlarının rekürren senkoplu hastalarda senkop
sıklığını azalttığı görülmüştür. Rekürren senkopu olanlar ve riskli hastalarda
ise proflaktik tedavi gerekir; amaç senkop sıklığını ve şiddetini azaltmaktır.
Vazovagal senkopun farmakolojik tedavisinde beta blokerler en uzun süredir
kullanılan ve üzerinde en fazla tecrübe sahibi olduğumuz ilaçlardır. Olayın
fizyopatolojisinden sorumlu olduğunu düşündüğümüz sol ventrikül
mekanoreseptörlerinin aşırı uyarılmasını engelleyerek etkili oldukları düşünülse
de yapılan kontrollü çalışmaların önemli bir kısmında etkili oldukları net
olarak ortaya konamamıştır. Fludrokortizon, sodyum retansiyonu, sıvı volümünde
artış, periferik vasküler yatakta alfa reseptör duyarlılığında artış yapmak
yoluyla senkopun farmakolojik tedavisinde etkili olduğu düşünülen bir ajandır.
Etkinlik açısından metoprolol ile benzer etkinlikte olduğu görülmüştür. Plasebo
kontrollü çalışması ise yoktur. Vazokonstriktör bir ajan olan etilefrinle alınan
sonuçlar umut verici gözükmemektedir. Tedavide direk alfa-1 reseptör agonisti
olan midodrin ile yapılan çalışmalarda etkili olduğu yönünde bulgular elde
edilmiştir. Midodrin Amerika Birleşik Devletleri’nde ortostatik hipotansiyon
tedavisinde onay almış bir ajandır ve vazavagal senkop tedavisinde de
kullanılmaktadır. Serotonin geri alım inhibitörlerinin de senkop tedavisinde
etkili olabilecekleri yönünde bulgular elde edilmiştir.
Vazovagal senkop tedavisinde farmakolojik tedavi en sık kullanılan tedavi
olmakla beraber yukarıda saydığımız ajanlardan hiçbirisinin vazovagal senkop
tedavisi için FDA onayı bulunmamaktadır.
İki boşluklu pacemakerler diğer tedavilere yanıt vermeyen vazovagal senkoplu
hastaların tedavisinde sık olarak kullanılmaktadır. Zira vazovagal senkoplu
hastaların tilt testi yada senkop esnasında alınan kayıtlarında, ortalama üçte
birinde bradikardi yada asistoli saptanmaktadır. Fakat tilt testi esnasında
gelişen bradikardi nonspesifik bir bulgudur ve test esnasında verilen atropinin
senkop gelişimini engellemede başarısız kaldığı bilinmektedir. Pacemakerlerin
senkoplu hastalar üzerindeki etkinliklerini değerlendirmek amacıyla yapılan ilk
çalışmalarda etkili oldukları yönünde görüşler bildirilse de sonraki
çalışmalarda alınan sonuçlar bunu desteklememiştir. İlk çalışmalardan elde
edilen olumlu sonuçların, pacemakerlerin plasebo etkilerine bağlı olabileceği
düşünülmektedir. VPS II çalışmasında iki boşluklu pacemaker takılan iki hasta
grubundan birinde pacemaker pacing fonksiyonu kapatılmış (ODO), diğer grupta
pacemaker çalıştırılmış (DDD-Rate Drop) ve iki grup arasında senkop nüksü
açısından fark saptanmamıştır. “Rate Histeresis” ve “Rate Drop” algoritmalarına
sahip pacemakerlerin vazovagal senkoplu hastalarda senkop nüksünü önlemede daha
etkili olabilecekleri düşünülmektedir (VASIS çalışması).
Sonuç olarak “2005'te senkop tedavisinde ne gibi yenilikler oldu” sorusuna
tekrar dönecek olursak etkinliğine kısmen de olsa inandığımız tedavilerin
etkinlikleri konusundaki belirsizliklerin daha da arttığını söyleyebiliriz. Zira
vazovagal senkopun patofizyolojisini henüz tam olarak çözemediğimiz bir
gerçektir. Bu gün için tedavide ilk basamakta sıvı ve tuz alımının
artırılmasını, prodromal semptomların mevcut olduğu durumlarda fiziksel
manevraların uygulanmasını, prodromu olmadan gelişen ve hastanın fiziksel
travmaya uğradığı durumlarda proflaktik ilaç kullanımına başlanmasını
önerebiliriz. İlaç tedavisinde ilk aşamada midodrin, yetersiz kalması durumunda
ilaveten fludrokortizon yada serotonin geri alım inhibitörlerinin kullanılması
uygun olacaktır. İlaç tedavisinin süresi tartışmalı olmakla beraber hasta en az
bir yıl asemptomatik yaşayana kadar tedaviyi sürdürmek mantıklı görünmektedir.
Pacemaker tedavisi ise “Rate Histeresis” ve “Rate Drop” algoritmalarına sahip
iki boşluklu pacemakerler kullanılarak tüm tedavilere dirençli, senkop esnasında
ciddi bradikardi yada asistolisi olan, nispeten yaşlı hastalar için
düşünülmelidir.