![]() |
Kalp Yetersizliği Elektronik Haber Bülteni Yıl: 1 Sayı: 9 / 2009 |
Geçmiş anket sonuçları Bülten İstek Formu |
Natural history of asymptomatic patients with normally functioning or minimally dysfunctional bicuspid aortic valve in the community. Circulation. 2008;117(21):2776-84. Doç. Dr. Mehmet Yokuşoğlu
Biküspid aort kapak (BAK), toplumun %0.5-2 etkileyen yaygın konjenital bir hastalıktır.
BAK belirgin olarak erkeklerde aort kapak stenozu ve aort kapak replasmanı gerektiren
ciddi aort yetersizliğine sıkça ilerleyen özellikle aort kapak endokarditinin belirgin
riski olan ciddi bir klinik durum olarak düşünülür. Dahası BAK sadece farklı bir
kapak morfolojisi değildir, erken evrede asemptomatik asendan aort dilatasyonu ve
daha sonra en korkutucu komplikasyon olan aort diseksiyonuna yol açabilen aortun
anevrizma oluşumuna yatkınlığı ile karakterize asendan aort hastalığıdır. Fakat
BAK’ın bu kastedilen ciddi prognostik sonuçları sıklıkla otopsilerden veya bu komplikasyonların
yüksek oranda olduğu referans merkezlerdeki çalışmalardan elde edilmiştir. Başlangıçta
toplumda asemptomatik, komplike olmadan tespit edilen sevk edilmemiş ve otopsiye
kadar hiç yakalanamayan hastalarla ilgili çok az veri vardır. Ayrıca toplumda BAK’ın
gerçek komplikasyon oranı ölçülememiştir. Klinik olarak ciddi aort darlığı veya
yetersizliği olan hastaların kapakları triküspit veya biküspit olsun ciddi klinik
sonlanımlara yol açtığı iyi belirlenmesine rağmen, mortalite ve kardiyak ve vasküler
olay oranları belirlenemeyen normal fonksiyonlu veya minimal disfonksiyonu olan
BAK hastaları hakkında sınırlı veriler bulunmaktadır. BAK’ın kardiyovasküler komplikasyon
oranlarını ve komplikasyon belirteçlerini incelemek için Olmsted toplumunu 20 yılın
üzerinde takip ederek değerlendirmek etmek istedik. Takip esnasında 10 hastada (20 yılda %7±2) konjestif kalp yetersizliği oluştu ve 41 hastada (20 yılda %26±4) yeni kardiyak semptomlar (dispne, senkop veya anjina) gelişti (şekil 3). Dört hasta bakteriyal endokardit tanısı aldı (bunlardan 1’i öldü, 3’ünde aort kapak replasmanı yapıldı) ve 5 hastada inme oluştu. Böylece kardiyovasküler olay insidansı (kardiyak ölüm, kalp yetersizliği, yeni semptomlar, endokardit veya inme) tanıdan sonra 20 yılda %33±5 idi (şekil 3). Takip esnasında 39 hastada aort kapak cerrahisi yapıldı, bunlardan 3’ünde aort valvotomi yapıldı ve bu hastalardan ikisi daha sonra reoperasyona alındı (AVR). Böylece 38 hastada AVR uygulanmış oldu. AVR operasyonu 26 hastada ciddi aort darlığı, 6 hastada ciddi aort yetersizliği ve 2 hastada ciddi kapak hastalığı endikasyonu ile uygulandı fakat 3 hastada ciddi asendan aort dilatasyonu ile orta derecede kapak disfonksiyonu vardı ve 1 hastada akut endokardit gözlendi. Tanıyla kapak cerrahisi arasındaki zaman 11±6 yıldı ve cerrahide ortalama yaş 49±20 idi. Böylece 20 yıllık aort kapak cerrahi insidansı %24±4 idi (şekil 4). Ekokardiyografik takibi yapılan 143 hasta arasında aort dilatasyonu arttı (>18 yaş hastalarda 10±6 yılın üzerinde ekokardiyografi takiplerinde çap 35.5±6 mm’den 39.4±7 mm’ye ilerledi, p<0.001). asendan aorta dilatasyonu (>40mm) başlangıçta %15 ve takipte %39 hastada saptandı. Takip süresince hiç aort diseksiyon tanısı veya operasyonu olmadı.Bu nedenle 20 yıllık cerrahi olay (aort kapak yada aort) oranı %27±4 idi ve herhangi bir kardiyovasküler olay (tıbbi veya cerrahi) oranı %42±5 idi (şekil 5). Koarktasyonlu hastalar çalışma dışı bırakıldığında, 20 yıllık kardiyovasküler tıbbi, cerrahi ve toplam olay (sırasıyla %35±5, %25±4, %40±5) oranı etkilenmedi. 1985 yılı sonrasına karşı 1985 yılına kadar tanı alan hastaların tıbbi (20 yılda %33±7 karşı %33±7; p=0.88) ve cerrahi (20 yılda %26±7 karşı %27±5; p=0.83) olay oranları benzerdi. Genel populasyona
karşı BAK hastalarında kardiyovasküler olayların karşılaştırılması zordur. Çünkü
populasyondaki yaş ve cinsiyet spesifik beklenen morbid olay oranları mevcut
değildir. Olmsted eyaletinde yayınlanmış toplam konjestif kalp yetersizliği
insidansı kadın ve erkekler için sırasıyla her 100 000 kişide 378 ve 280 iken,
konjestif kalp yetersizliği bakımından bizim BAK populasyonumuzda yıllık
insidans her 100 000 kişide 370’dir. Fakat BAK populasyonumuz tanı esnasında
gençti ve beklenen konjestif kalp yetersizliği bu yaş grubu için çok düşüktür.
Önemli olarak konjestif kalp yetersizliği genel populasyonda 62±20 yaş grubuna karşı 76±12 yaş grubunda oluştu (p=0.0002). konjestif kalp
yetersizliğinin genel populasyon ile karşılaştırıldığında BAK hastalarında daha
erken oluştuğu gösterilmiştir. AVR operasyon ihtiyacı bakımından tam ulusal
istatistikler mevcut değildir. Olmsted eyaletinde 1990-1999 yılları arası dönem
esnasında BAK hastalarınızda her 100 000 kişide 1370 oranına karşı tahmini her
100 000 kişide 19 insidans oranına yol açan 190 hasta bypass olsun veya olmasın
AVR operasyonu uygulandı. Dahası BAK için AVR operasyonu topluluğumuzda
triküspit aort kapağa göre daha genç yaşta uygulandı (49±20
karşı 67±16, p=0.0001). Bu da genel populasyon ile
karşılaştırıldığında BAK hastalarında AVR operasyon ihtiyacının daha erken
dönemde oluştuğu görülmektedir.
Tüm kardiyovasküler olaylar (tıbbi ve cerrahi) için tek değişken olarak en güçlü belirteç ileri yaştır (risk oranı, 4.4; %95 güven aralığı [GA], 2.4-7.9; p<0.01). hipertansiyon ve asendan aort çapı tek değişkenli olarak kardiyovasküler olayların belirteci olsa da, yaş ve cinsiyet için ayarlama ile bu özelliklerin sonuçlarla ilişkisi kayboldu (her biri için p>0.60). Başlangıç sistolik veya diyastolik üfürüm ve ekokardiyografik aort yetersizliğinin varlığı olaylar ilişkili değildir. Aksine, tek değişkenli olarak ³3 skor ile tanıda kapak dejenerasyonu tüm kardiyovasküler olayları öngörür (risk oranı, 3.6;%95 güven aralığı GA, 1.9-6.3; P=0.01)ve yaş ve cinsiyet ayarlaması sonrası benzer kalmıştır (devamlı bir değişken olarak, p=0.01). Çoklu değişken analizinde, tüm kardiyovasküler olayların başlangıç belirteci, ³50 yaş (risk oranı, 3.0;%95 GA, 1.5-5.7; P<0.01) ve kapak dejenerasyonu (risk oranı, 2.4;%95 GA, 1.2-4.5; P=0.016) idi. Tanı süreci tıbbi olayların belirteçlerini anlamlı olarak etkilemedi (p=0.52). Cerrahi kardiyovasküler olaylar için yaşın ≥50 olması (4.5; %95 GA, 2.1-9.3; p<0.01) ve kapak dejenerasyonu (skor ≥3) ile (2.9; %95 GA, 1.3 - 6.2; p=0.01) bağımsız belirteçtlerdir. Diğer değişkenler tüm cerrahi olayların bağımsız belirteci değildi. Aort kapak cerrahisi için, cerrahi son nokta olarak ≥50 yaş (4.8; %95 GA, 2.0 - 11.6; p<0.01) ve kapak dejenerasyonu da (6.9; %95 GA, 3.0 - 15.5; p<0.01) sonuçların bağımsız belirtecidir. Başlangıçta tanı sırasında kapak dejenerasyonunun varlığı veya yokluğuna göre aort kapak cerrahi insidansı, başlangıçta kapak dejenerasyonu olan hastalarda tanıdan sonra 5 ve 10 yıl arasında cerrahi oranında aşırı bir artış olduğu şekil 6A’ da gösterilmiştir. Tanı süreci cerrahi olay belirteçlerini anlamlı olarak etkilememiştir (p=0.64). Takip esnasında 8 hastada
ciddi aort dilatasyonu veya anevrizması için asendan aort cerrahisi uygulandı.
Başlangıçta asendan aort ≥40 mm olan hastalarda daha sonraki aort cerrahisi
(10.8; %95 GA, 1.8 - 77.3; p<0.01) yaş ve cinsiyetten bağımsız tahmin edildi.
Tıbbi kardiyovasküler olaylar da başlangıçta ≥50 yaş (4.7; %95 GA, 2.2 - 9.6;
p<0.01) ve kapak dejenerasyonu (2.6; %95 GA, 1.2 -5.3; p=0.016) aracılığıyla
bağımsız olarak ön görülebildi. Başlangıçta kapak dejenerasyonunun varlığı veya
yokluğuna göre tıbbi kardiyovasküler olaylar, başlangıç kapak dejenerasyonu ile
tanıdan sonra 5 ve 10 yıl arasında olay oranında aşırı bir artış olduğunu
gösteren şekil 6B’ de sunulmuştur.
Çalışmamız hiç yada minimal
hemodinamik disfonksiyonu olan BAK hastalarının sonlanımları hakkındaki ilgiyi
hem güvence altına alır hem de arttırır. Olumlu bir sonuç aşırı mortalitenin
tanı sonrası 20 yıl boyunca gözlenmemesidir. Daha sonraki yaşamda BAK
hastalığının hayat beklentisi üzerine bir payı olabilir fakat 20 yıllık süre
içerisinde tanıdaki yaşından bağımsız olarak bu durumu olan hastalara güvence
verilebilir. Diğer olumlu gözlem ciddi sonuçları olabilen fakat BAK hastalarında
sık olmayan endokarditi dikkate almasıdır. Aksine mobid olaylar sıktı ve 20 yıl
üzeri takipte 10 hastanın 4’ünde kardiyovasküler tıbbi yada cerrahi bir olay
oluştu. Belirgin morbid olay semptom gelişimi veya kalp yetersizliği ve AVR
operasyonu gerektiren aort darlığına ilerleyiştir. Olmsted eyalet populasyonu
ile mukayesemiz sadece yüksek oranlarda değil genç yaşlarda BAK hastalığı
olanlarda AVR operasyonu gerektiğini gösterir. Aort darlığına ilerleyiş
aterosklerozla benzerliklerler gösterir ve bazı çalışmalarda kolesterol
seviyeleri ile ilişkililendirilmiştir. Yeni çalışmalar başlangıçta
aterosklerotik lezyon ve sonrasında ateroskleroz risk faktörlerinden bağımsız
kalsifikasyonun geometrik gelişiminden oluşan bifazik mekanizmayı öne
sürmektedir. İlerlemeye eğilimi olan kapak sklerozunu gösteren görüntüleme
çalışmaları BAK hastalığındaki gözlemlerimiz ile tutarlıdır. Yarı normal kapak
hemodinamiğine rağmen, yaştan bağımsız kapak dejenerasyonunun varlığı çoğunlukla
aort darlığına ilerlemeyle ilişkili gelecek klinik olaylar üzerine olumsuz
prognoza işaret eder. Önceki çalışmalara karşıt olarak kapak dejenerasyonu
yerine BAK morfolojisinin (tipik forma karşı atipik) hastalığın ilerlemesi
üzerindeki etkisi ortaya konulmuştur. Aort darlığına ilerleyişi engellemek için
BAK hastalarının tıbbi tedavisi net değildir. Statinler oluşmuş kapak
lezyonlarının ilerlemesine karşı etkisizdir fakat özellikle BAK ile ilişkili
olarak erken kapak lezyonlarında ki rolü hala yanıtsızdır. Ciddi aort
yetersizliğine ilerleyiş için mekanizmalar tam anlaşılamamıştır.
Çalışmamız takibin önemli konularını hem netleştirmiştir hem de arttırmıştır. Aort diseksiyonu için minimal kapak disfonksiyonu ile tanı almış hastalarda güvence verilir. Ciddi BAK disfonksiyonu olanlarda veya AVR sonrası aort diseksiyon riski daha fazla olabilir. Fakat daha önce şüphelendiğimiz gibi ciddi aort darlığı veya yetersizliği olmadan veya aort koarktasyonu olmadan bile hızlı aort dilatasyonu BAK’da gerçekleşebilir. Aslında 10 hastadan yaklaşık 4’ünde takip esnasında daha sonra asendan aort cerrahisine ihtiyaç gerektiren belirgin aort dilatasyonu gelişebilir. Bu nedenle özellikle
başlangıçta aort dilatasyonu varsa, aortik komplikasyon riski sıklıkla cerrahi
tamir gerektirir bir şekilde belirgindir. Aort dilatasyonu ve asendan aort
cerrahisinin ilişkisi ile ilgili geniş güven aralığı olasılıkla olayların az
sayıda (bizim serimiz bulunan en büyük seri olmasına rağmen) olması nedeniyledir
ve daha ileri müşterek ve geniş çalışmalara ihtiyaç vardır.
Aksine bu hastalar morbid
olayların daha sık ve erken olarak BAK ile direk ilgili olduğunun fakında
olunmalıdır. Bu olaylar tanıda kapak dejenerasyonu olan hastalarda özellikle
sıktır. Bu hastalarda yarı normal hemodinamiye rağmen özellikle aort darlığı
olmak üzere ciddi kapak hastalığı gelişim riski vardır ve takip esnasında
düzenli değerlendirme yapılmalıdır. Ek olarak aort dilatasyonu olan hastaların
asendan aort cerrahisi riski vardır. Başlangıçta ne kapak dejenerasyonu ne de
aort dilatasyonu olanların komplikasyon riski düşüktür ve uzun aralıklarla takip
edilebilir. Bu bulguların doğal sonucu asemptomatik hastalarda BAK hastalığının
ekokardiyografik tanısının önemli olmasıdır. Bu nedenle kardiyak klikler ve
üfürümlerin saptanması ve yorumlanmasında klinik beceri önemlidir.
Çalışma süresi esnasında teknik doppler ekokardiyografik ilerleme kapak hastalığı ciddiyetinin belirlenmesinde belirgin artışa yol açtı. Fakat yeterli teknikler normal yada normale yakın kapak hemodinamisi olan hastaların tespit edilmesi için çalışma süreci boyunca elde edilebildiğine inanıyoruz. Aslında sistolde görülebilir geniş bir kapak alanı kapak darlığının olmadığını ifade eder. Sol ventrikül çıkış yolu ve/veya arkus aortanın pulsed Doppler incelemesi yetersizliği saptar. Normal sol ventrikül boyutu ve benign klinik başvuru birlikteliği hiç veya minimal kapak değişimini destekler. Bununla ilgili olarak 1985 yılı sonrasına kadar tanı alan hastalarda gözlenen eş sonlanımlar bu tanımlanmış sonlanımların tanı almamış orta veya ciddi kapak hastalıkları ile çeliştiğini gösterir. BAK tanısı her zaman kolay değildir. Ekokardiyografi ile şüpheli cusp sayısı olan hastaları çalışma dışı bıraktık. Opere edilen bu hastalar arasında cusp sayıları 3 hastada patolojik olarak tespit edilemedi 1 hasta bicuspit yaprakçığı taklit eden unicuspit yaprakçık vardı ve diğerleri BAK olarak doğrulandı. İyi bir kısa aks görüntü doğru BAK tanısı için gereklidir. Basitleştirmek için BAK hastalığı 2 tip olarak sınıflandırıldı. Çünkü sol ve nonkoroner cuspların füzyonu çok azdır. Kapak sklerozu veya dejenerasyonunun tanısı daha eskiden sadece kalitatifti ve günümüz tekrarlanabilir skorlama sistemi ekokardiyografik değerlendirmeyi düzeltmiştir. Skor sürekli bir değişkendir fakat farklı eşikler sonuçlarımızı etkilemedi. Tıbbi olaylar, olay oranlarının seçilmiş eşikler ile az etkilendiğini göstererek 2, 3 ve 4 skorları ile sırasıyla %70±10, %71±12 ve %76±12 idi ve skorsuz %26±5, %28±5 ve %29±5 idi. Bu nedenle spesifik skordan kapak dejenerasyonunun tekrarlanabilir tespitinin vurgulanması daha önemlidir. Verilerimiz sonlanım, risk
faktörleri ve BAK hastalarının yönetimi üzerine bilgi veren toplulukta tanı
koyulan tüm vakalardan elde edilse de bütün bir populasyonu görüntülemek doğru
prevalans sağlar fakat böyle büyük çapta bir çalışma (≈40000 ekokardiyografi)
için kaynak bulunamaz. Benzer olarak risk faktörlerinde değişiklikler ile kapak
dejenerasyonu ilerleme oranlarındaki değişimi belirlemek sonlanım verilerimiz
kullanılarak yeni planlanabilen çok merkezli çalışmalarda geniş populasyonlara
ihtiyaç gerektirir.
|